BİLİM ARASI #7: BEYİNDEN BEYİNE…

Açık Bilim Podcast - Un podcast de Podfresh: Tevfik Uyar - Açık Bilim

İki insanın etkileşimi demek, bir beyindeki elektrik sinyalinin söz, yazı, ses, yüz ifadesi gibi araçlarla diğerinin beynine aktarılması demektir. Şimdi dinlediğiniz bu cümleler, benim beynimde elektrik sinyalleri olarak ortaya çıktıktan sonra, dudaklarım aracılığıyla sese dönüştü ve kulaklarınızdan içeriye girdi. Tekrar elektrik sinyaline dönüştürülerek yorumlandı. Yani iletişim dediğimiz şey, bu sinyalin dolaylı olarak transferidir. Peki ya iki beyni birbirine kabloyla bağlayarak da bilgi transfer edebilir miyiz? Bu sorunun yanıtını arayan bazı araştırmacılar uzun yıllardır deneylerine devam ediyorlar. Anlatacağım deneylerden ilki "fareden-fareye". 2013 yılında Duke Üniversitesi'nde yapılan bu deneyde iki fare kullanıldı. Farelerden birine kırmızı ve yeşil ışıklar gösterildiğinde, her renk için farklı bir tuşa basarak suyu alabileceği öğretildi. Paralel bir odadaki fare için de aynı düzenek kuruldu. Tek bir farkla... Bu ikinci fare ışıkları göremiyor, eğer su istiyorsa hangi zamanda hangi tuşa basması gerektiğini bilmiyordu. Bu iki farenin beyinleri birbirlerine bir kablo aracılığıyla bağlandı ve 45 saatlik süre sonunda, ikinci fare diğerinin zihninden "hangi tuşa basacağı" bilgisini alabilir hale geldi. Araştırmacılar aynı sonucu fareleri iki farklı ülkeye yerleştirip verileri internetle transfer ederek de aldılar. İkinci deneyimiz, "insandan-fareye". Elektroensefalografi (EEG) yöntemiyle yapılan bu deney Harvard Üniversitesi'nde gerçekleştirildi. Bilgisayar başında oturan insan gönüllüler, önlerindeki ekranda bazen kare, bazense daire şekli görüyorlar, başlarındaki elektrotlar yoluyla EEG verileri bilgisayara aktarılıyordu. Bilgisayar bu verileri alıp ultrason dalgalarıyla hemen yan odadaki farenin zihnine gönderiyordu. Bu dalgaların yönleneceği beyin bölgeleri öyle bir seçilmişti ki, insanlar kare gördüğünde farenin kuyruğu yukarı kalkıyor, daire gördüğündeyse yere iniyordu. Üçüncü deneyimiz, "insandan-makineye"... 1996 yılında nörodejeneratif bir hastalığa sahip olduğunu öğrenen Jan adında bir kadın, kısa bir süre sonra uzuvlarının kontrolünü hepten yitirdi. 2012 yılında Jan'ın beynine iki adet elektrot yerleştirildi ve bir süre sonra bir robot kolu kontrol etmeyi başardı ve kendi yemeğini kendi yiyebilir hale geldi. Bitmedi... Jan, zihniyle makine dünyasını kontrol etmeyi çok sevdiğinden, ABD savunma teknolojileri ajansı DARPA'yla çalışmayı kabul etti. Bugün Jan, beynindeki elektrotlarla simülatörde F-35 uçurabiliyor. Anlatacağım son deney, "insandan-insana". 2014 yılında Washington Üniversitesi'nden araştırmacılar, Transkranyal Manyetik Stimülasyon adını verdikleri yöntemle, bir insanın başka bir insana ait parmağı oynayabilmesini sağladılar. Hem de bu bağlantıyı internet üzerinden, birbirinden çok uzakta bulunan iki insan arasında sağladılar. Olağanüstü değil mi? Peki bu ne demek? Yakında düşüncelerimizi birbirimize bluetooth ya da kablosuz internet aracılığıyla aktarabilecek, bir anımızı bir başkasının gözlerinin önünde oynatabilecek miyiz? Belki... Sinirbilim araştırmacıları, yukarıda saydığım ve benzeri deneyler nedeniyle, gidişatın oraya doğru olduğunu düşünüyorlar. Ancak söylediğim kadar net bir bilgi aktarımının vadesi uzun ve "yakın gelecekte" pek mümkün görünmüyor. İnsan-insan ya da insan-makine etkileşiminin bu boyuta gelmesi bildiğimiz dünyayı kökünden değiştirecek gelişmeler aslında. Yüzlerce kitabı bir saat içinde zihnimize yerleştirmek ya da bir başkasının bilgisini ya da deneyimlerini internetten "indirebildiğimizi" düşünün. Bu durum çalışkanlık veya kültürlülük gibi meziyetleri, eğitim ve öğretim gibi faaliyetleri yeniden tanımlamamıza yol açar. Hele ki bunları sadece belli bir kesim insanların yapabilmesi, eşitlik ve adalet kavramlarını baltalar; ve bambaşka bir elit sınıfını ortaya çıkarabilir. Ömrümüz vefa ederse, geleceğin neler getireceğini göreceğiz.