BİLİM ARASI #13: “KÖTÜ ENERJİ(!)” YAYMAK

Açık Bilim Podcast - Un podcast de Podfresh: Tevfik Uyar - Açık Bilim

Her geçen gün yeni bir sözdebilimin ortaya çıktığı, şarlatanların kanal kanal gezdiği, ne idüğü belirsiz iddiaların popülerlik kazandığı günlerden geçiyoruz. Bu eğilimin ardında belki de ülkemizdeki bir takım siyasi ve ekonomik belirsizliklerin etkisi vardır. Maalesef insanlar iyi şeyler duymaya ya da dertlerini "kısayoldan" halletmeye ihtiyaçları olduklarında, bu tür palavralara daha çok prim veriyorlar. Birileri her şeyi nefesle, titreşimlerle, ne idüğü belirsiz enerjilerle açıklayadursun; gelin biz bilim ne söylüyor ona bakalım. Mesela... Gerçekten de olumsuz duygular "evrene kötü enerji yaymamıza mı" neden oluyor? Elbette mesele "kötü enerji" değil. Ancak olumsuz duygular, beynimizin çalışma şeklini ve dolayısıyla da dünyayı algılama biçimimizi ciddi derecede değiştirir. Bu olumsuz duygulardan başlıcası strestir. Stres, herhangi bir tehdit varlığı altında tetiklenen bir dizi sinirsel yanıttır aslında. Kendinizi bir aslan saldırısı tehdidi altındaki bir ceylan olarak düşünün. Artık ne önünüzdeki otun, ne çiftleşmenin, ne vücudunuzdaki bakterilerden kurtulmanın bir değeri vardır. Önemli olan tek şey kaçmak ve hayatınızı kurtarmaktır. Bu nedenle sindiriminiz yavaşlar, üreme sistemi devreden çıkar, bağışıklık sistemi bile bir süre askıya alınır. Tüm kaynaklar artık dikkate ve harekete yöneltilecektir. Elinde bıçakla üzerimize gelen bir katil olduğunda da tıpkı ceylanın yaşadıklarını yaşarız. Ne var ki artık ormanda yaşamıyor olmamız ya da evimize sık sık katillerin uğramaması hiç strese girmediğimiz anlamına gelmiyor. Trafikte sıkışıp kalmak, bir projeyi gece yarısına yetiştirmeye çalışmak, çok kritik bir sınav arifesinde olmak... Bıçak tehdidi karşısındaki kadar olmasa da bunlar da stres yaratır. Ve bu stres çeşitli sistemlerimizin aksamasına neden olur. Bu nedenle kronik stres sindirim problemlerine, gebe kalma zorluklarına, sık hastalanmaya, adet düzensizliğine ya da iktidarsızlığa yol açabilir. Dahası da var... Pek çok araştırma olumsuz duygular içerisindeyken "negatif bilgiyi" "pozitif bilgiden" daha çok dikkate aldığımızı ortaya koyuyor. Hatta negatif bilginin olası etkilerini abarttığımızı. Örneğin bir deneyde, iki gruptan birisi özellikle strese sokulmuş (onlara deneyden sonra kalabalığın önünde bir sunum yapacakları söylenerek). Daha sonra bu gruplara kapkaça uğramak, merdivenden düşmek gibi gündelik hayatta karşılaşabilecekleri tehlikelerle ilgili bazı istatistikler vermişler. Stres altındakiler bu risklerin yüksekliğine hemen ikna olmuşlar. Stressiz olanlarsa pek kolay fikir değiştirmemişler. Bu mekanizmanın bize günümüzde zarar verse de evrim sürecimizde "hayatta kalmaya yarayan" bir işlev olarak geliştiğini vurgulamak gerek. Neticede çok tehlikeli bir ortamdaysanız, diyelim bu aslanlarla dolu bir Afrika ormanı olsun, çevredeki en ufak olumsuz sinyali ciddiye almak gerek! Çalılardan gelen bir sese "kedidir kedi" deyip geçmek, hayatımıza mâl olabilir. Ancak olumsuz duyguları ve bununla beraber değişen algımızı kontrol altına almayı başaramazsak, trafik sıkışıklığı bile "aslan tehdidiyle" aynı etkiyi yapabilir. Bu arada tersi de mümkün. Eğer olumlu duygular içerisindeysek, bu defa da pozitif bilgilere haddinden fazla değer veriyoruz. Bunun en gülünç örneklerinden birini New York City'de yapılan bir araştırma ortaya koydu. Araştırmanın sonuçlarına göre kış ortasında aniden güneş açarsa loto oynayanların sayısında kaydadeğer miktarda artış gerçekleşiyordu. Yani olumlu duygular içerisindeyseniz, loto kazanmak gibi çok düşük bir olasılığı, gerçekte olduğundan daha yüksek görebilirsiniz. Tüm bu süreçlerden büyük ölçüde amigdalamız sorumludur. Şarlatanların ne söylediklerini bir kenara bırakın: "Kötü enerji yaymak" ya da "evrene iyi enerji göndermek" diye bir şey yok. Amigdalayı ehlileştirmek ya da ehlileştirememek var. Yani kaygılarımızı bastırabilmek ya da kötü durumlar...